Bugün, 22 Ekim 2024 Salı

Cüneyt Alphan


Milletvekili Can Atalay Kronolojisi

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtiğimizden beri her alanda savruluyor, dökülüyor, gittikçe bataklığa saplanıyoruz.


Sahip olduğumuz CB yönetim modeli, devletin Anası Sokrates, Babası Platon’u bile ters köşe edecek, dünya üstünde bir benzeri olmayan bir modeldir. Bütün anayasal kurum/kuruluşlar tek tuş ve tek telefonla yönetiliyor.

Koca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasa Mahkemesinin dahi ifade özgürlüğü olmadığı ve internet sitesinin erişime kapatıldığı bir düzende yaşıyoruz.

TBMM Başkanı ve TBMM’nin kendi üyesine sahip çıkmadığı bir modeldir CB sistemi.

Siyasal iktidarın adeta rehin tuttuğu milletvekili Can Atalay’la ilgili Av. Ahmet Akgül son derece faydalı bir kronoloji ortaya koymuştur. Ben de bunu sizlerle paylaşmanın yararlı olacağını düşünerek kesmeden vermek istedim.

İşte Sn. Akgül’ün Can Atalay Kronolojisi…

“Can Atalay, Anayasanın 80.maddesine göre bütün Türk milletini temsil eden milletvekili statüsündedir. Ne var ki; kendisi halen tutuklu mu, hükümlü mü, olduğu belirsiz bir biçimde ceza evindedir.
Görünürdeki hukukun cendere ve mengene uygulamaları çerçevesinde ceza evinden tahliye edilememiş; milletvekilliği görevine başlatılamamıştır.

Kamuoyunun bilgisi içinde olan    süreci başlıklarıyla ve sıralamasıyla şöyle açıklamak mümkündür.

Can Atalay ve arkadaşları gezi olayları gerekçesiyle, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.04.2022 tarihli kararıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan 18 yıl hapis cezası ile cezalandırılmış ve hükümle birlikte tutuklanmıştır.

Karara yönelik istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesinin 28.12.2022 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

Temyiz incelemesi aşamasında Can Atalay, 14.05.2023 tarihinde yapılan 28.dönem milletvekili genel seçiminde Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili olarak seçilmiş ve milletvekili mazbatasını almıştır.

Temyiz incelemesi sırasında Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay vekillerince Anayasanın 83.maddesi gereğince durma kararı verilmesi istemiyle yapılan başvuruyu, 13.07.2023 tarihli kararla reddetmiştir. Bu karara yönelik Yargıtay 4. Ceza Dairesince, yapılan itiraz oy çokluğu ile ve 17.07.2023 tarihli kesin kararla reddedilmiştir.

Durma ve tahliye talebinin reddine ilişkin karara karşı 20.07.2023 tarihinde Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru henüz inceleme aşamasında iken;

Dairenin 28.09.2023 tarihli kararıyla mahkumiyet hükmü onanmış, kesinleşen hükmün bir örneği de Anayasanın 84.maddesinin ikinci fıkrası uyarınca gereğinin takdiri için TBMM'ye gönderilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 25.10.2023 tarihinde seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi, tespit edilen hak ihlallerini ortadan kaldırılmasına yönelik olarak kararın bir örneğinin davacının yeniden yargılanmaya başlanması, mahkumiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılama da durma kararı verilmesi şeklindeki işlemlerin yerine getirilmesi için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

İhlal kararı kendisine gönderilen ilk derece mahkemesi başkanı 30.10.2023 tarihinde Yargıtay
3. Dairesine yazı yazmış ve Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının Dairece verilen durma kararı talebinin reddine ilişkin kararla ilgili olduğunu, bireysel başvuru inceleme aşamasındayken mahkumiyet hükmünün onandığını, bu durum nedeniyle dairece yeni bir değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmiştir.

Daire, sadece başkan imzasıyla gelen yazıyı iade etmiş ve bu kez İstanbul
13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetçe alınan bir ek kararla ve aynı gerekçelerle dosyanın daireye gönderilmesini oy birliği ile karar verilmiştir.

Daire, 08.11.2023 tarihinde, Anayasa Mahkemesi ihlal kararına hukuki değer ve geçerlilik izafe edilemeyeceğini, uygulanması gereken bir Anayasa Mahkemesi kararının bulunmadığını, onanarak kesinleşen infazı kabil mahkumiyet hükmü karşısında Anayasa Mahkemesi kararına UYULMAMASINA, davacının kesin hüküm giyme nedeniyle milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlerin başlatılması için kararın bir örneğinin TBMM'ye gönderilmesine, anayasal hükümleri ihlal eden ve kendisine verilen yetki sınırlarını aşarak hak ihlali yönünde oy kullanan Anayasa Mahkemesi üyesi hakkında gereğinin takdir ve ifası için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına oy birliği ile karar vermiştir.

Dairenin bu kararına yönelik itiraz hakkında Yargıtay 4. Ceza Dairesi 20.11.2023 tarihli kararla, itiraza konu bir karar olmadığı gerekçesiyle oy çokluğu ile karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. 
Bireysel başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi genel kurulu 21.12.2023 günlü kararla aynı gerekçelerle ihlal kararı vermiş ve kararı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 27.12.2023 tarihli ek karar ile dosyanın 3. Ceza dairesine gönderilmesini karar vermiştir.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi 03.01.2024 tarihli kararıyla, 08.11.2023 tarihli kararındaki gerekçelerle, Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamasına, davacının kesin hüküm giyme nedeniyle milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlerin başlatılması için kararın bir örneğini TBMM'ye gönderilmesine oybirliği ile karar verilmiştir.

TBMM'nin 30.01.2024 tarihli 54.birleşiminde, Dairenin 03.01.2024 tarihli ve E.2023/12611, değişik iş 2024/1 sayılı kararının ekte gönderildiğine dair yazının okunması suretiyle Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşmesine yönelik işlem tesis edilmiştir.

-TBMM'nin bu uygulamasına karşı;
Can Atalay vekilleri tarafından Anayasa Mahkemesinin 2024/43 E.sayılı dosyasında,
Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından Anayasa Mahkemesinin 2024/44 E.sayılı dosyasında,
Manisa Milletvekili Özgür Özel ve 125 Milletvekili tarafından Anayasa Mahkemesinin 2024/45 E.sayılı dosyasında, İstanbul Milletvekili Erkan Baş tarafından Anayasa Mahkemesinin 2024/46 E.sayılı dosyasında, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit, Muş Milletvekili Sezai Temelli, Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki tarafından Anayasa Mahkemesinin 2024/47 E.sayılı dosyasında Milletvekilliğinin düşmesinin yok hükmünde olduğunun tespitine ve Anayasanın ilgili maddelerine aykırılığı nedeniyle iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi istemleriyle 5 ayrı dava açılmıştır.

Anayasa Mahkemesi hukuki bağlantı nedeniyle 4 ayrı dosyanın ilk esas numarasını oluşturan 2024/43 E.sayılı dosyada birleştirilmesine 22.02.2024 tarihinde karar vermiştir. Bu birleştirme kararı verildikten sonra Anayasa Mahkemesi CHP grubu tarafından açılan 2024/45 E.sayılı dosyanın ayrılmasına karar vermiştir. Böylece, birleştirilen 4 dosya ve ayrılan bir dosya hakkında Anayasa Mahkemesi 01.08.2024 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2 ayrı karar vermiştir. Kararlar ve gerekçeleri örtüşmektedir.

Karar içeriklerini yorumlamadan önce Anayasa Mahkemesindeki süreçle ilgili saptamalarımız şöyledir;

Karar 22.02.2024 tarihinde verilmesine karşın; 01.08.2024 tarihinde (5 ay 7 gün sonra) Resmi Gazetede yayınlanmıştır.

Karar ile yayın arasında Anayasa Mahkemesi Başkanı değişmiştir.

Anayasa Mahkemesinin, 30.01.2024 tarihli TBMM uygulaması nedeniyle Anayasanın 85.maddesi  uyarınca, 7 gün içinde yapılan başvurular üzerine 15 gün içinde kesin karar vermesi gerekirken; 22.02.2024 tarihinde karar vermesi ve bu kararın gerekçesiyle birlikte TBMM'nin tatile girdiği 01.08.2024 tarihli Resmi Gazetede yayınlanması, üzerinde durulması gereken hususlardandır.

Özellikle, tahliyeyi de gerektiren bu tür kararların öngörülen süreler içinde verilmemesi ve uzun bir aradan sonra Resmi Gazetede yayınlanması ayrıca bir temel hak ihlalidir.

Kararın sonucu itibariyle doğru ve yerinde olması bu sonucu değiştirmemektedir.

Denebilir ki; kararın yazılması, karşı oyların yazılması ve imzaların alınması gecikmeye neden olmuştur. Mahkeme başkanının olayın özelliği nedeniyle bu tür mazeretleri engelleme görevi vardır. Kararın alındığı gün ya da makul bir süre içinde olumlu ya da olumsuz gerekçelerin yazılması ve kararın yayınlanması mümkündür.

Çünkü, bir milletvekilinin öncelikle özgürlüğü ve takiben milleti temsil etmesi söz konusudur. Tutuklu ya da hükümlünün tahliyesi sonucunu doğuran kararların ve işlemlerin geciktirilmesi halinde disiplin soruşturmasına ve hatta cezai kovuşturmaya tabi tutulan hâkim ve savcıların bulunduğu bilinmektedir.

Tahliye sonucunu doğuran kararların savsaklanması, ötelenmesi hürriyeti tahdit suçu kapsamına girebilecek niteliktedir.

Anayasa Mahkemesi, TBMM uygulaması ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi yazısı konularında, gerekçede yorumlu, hüküm fıkrasında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararı, ilk ve ilginç kararlardan biridir. Kararın ilk olduğu özellikle vurgulanmıştır.

 

Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçesi dahil bağlayıcı olduğu konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.

Öncelikle, Yüksek Mahkeme çoğunluk görüşü, daha önce vermiş oldukları ihlal kararının arkasında durmuştur.

Karşı oy verenler, bazı gerekçelerle Anayasa Mahkemesinin yetkili olmadığını öne sürmüşlerdir.

Sonuç olarak; TBMM uygulaması ve hazırlık uygulamalarının, fiili bir durum (de facto) tespiti, ilginç ve doğru bir tespittir. Söz konusu uygulamaların, soyut ya da somut norm (kural -işlem) niteliğinin bulunmadığı vurgulanmış; bu nedenle geçerli bir hukuki işlem olmadığından yokluk (eski deyimiyle keenlemyekün) saptamasıyla yetinilmiş ve iptal kararı verilmemiştir. Gerçekten, hukuki süreçlerde iptal davaları işlemlere karşı açılabilir.

Olgulara, fiili durumlara karşı iptal davası söz konusu olamaz.

Çünkü olay gerçekleşmiş ve sonuçlanmıştır.

Yok olan bir şeyin iptali de söz konusu olamaz.

Böyle durumlarda, yargı mercileri sadece yokluk tespiti yapmakla yetinirler ve iptal kararı vermeyerek karar verilmesine yer olmadığı kararı verirler.

Anayasa Mahkemesi söz konusu kararlarıyla, istikrarlı bir biçimde kendi vermiş olduğu kararın arkasında durmuş; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin karara uyulmaması ve suç duyurusunda bulunulması şeklindeki hukuken vahim nitelikli kararını fazla tartışmaya girmeden, düzeyi de düşürmeden yokluk kararı vermek suretiyle son sözünü söylemiştir.

Anayasa Mahkemesinin söz konusu karar /kararlarının bekletilmeden uygulanması hukuki bir zorunluluktur. Aksi takdirde, Anayasa hükümlerine aykırı hareket eden ve süreçlere katılanların ağır bir hukuki sorumluluk altında kalacakları tartışmasızdır.

Belirtelim ki; Anayasayı ilgilendiren örgütlü suçlar hakkında zamanaşımı süreleri uzundur. Hatta, izin kapsamında olan suçlar hakkında zamanaşımı süreleri de durmaktadır. FETÖ/PDY terör örgütü mensubu olan hakim ve savcılara uygulanan yaptırımların hatırda tutulması gerekir. ilgililere duyurulur.

"YETERKİ ADALET GERÇEKLEŞSİN, İSTERSE KIYAMET KOPSUN” diyor Avukat Ahmet Akgül...