Ancak yaşanan olayların şekli ne olursa olsun, muhatapları kim olursa olsun, olaylara adil bakmayı, tarafsız davranmayı ve olabildiğince her konuda objektif olmayı tercih ederim.
İçişleri Bakanlığında yıllarca üst düzeyde görev yapmış, mevzuatlara fazlasıyla hâkim, son derece adil, vicdanlı ve bir o kadar da entelektüel olan bir dostumla ayaküstü sohbet ederken yaşanan olaylar hakkında fikrini sordum.
Konuyla ilgili bir çalışması olduğunu, ancak henüz olgunlaşmadığını söyleyince bu çalışmasını benimle paylaşmasını rica ettim. O da sağ olsun, kırmadan dün çalışmasını gönderdi ve isim vermemek koşuluyla konuyu işleyebileceğimi söyledi.
Bu zahmetli ve yorucu çalışmasını benimle paylaştığı için ayrıca kendisine teşekkür ederim.
“Belediyelere yönelik tür bir uygulama, 100 yıllık Cumhuriyet yönetiminde (olağanüstü dönemlerde bile) olmamıştır” diyen değerli dostumun “İBB’ye Yönelik Operasyonlar ve Kamu Yönetimine Etkileri” adlı analizini okuduğumda şu çarpıcı detaylar göze çarpıyor:
İBB bütçe büyüklüğünün 6 (altı) bakanlığın bütçesinden fazla olduğu, İBB’nin 2025 yılı gelir bütçesi tahmini 415 milyar TL, bağlı idare İSKİ’nin gelir bütçesi tahmini 88 milyar TL, İETT’in gelir bütçesi tahmini ise 60,8 milyar TL olduğu;
bağlı şirketlerden olan ve İBB tarafından 10 ayrı başlık altında toplandığı, açık hava reklam alanlarını üçüncü kişi/kuruluşlara ihaleyle kiraya veren Kültür A.Ş. tarafından sadece 2024 yılında toplam 1.752 adet muhtelif ihale yapıldığı ve bu ihalelerin toplam tutarının KDV hariç 2,8 milyar TL olduğu belirtilmiştir.
Savcıların belediyelere yönelik soruşturma yapma yetkilerinin olmadığını, yetkinin Cumhurbaşkanına ait olduğunu, somut delillere dayanmayan ihbarların delil olarak kabul edilmemesi gerektiğini ancak savcıların bu iddiaları kabul ettiğini belirten dostum:
“Özel hukuk alanında kaldığı için 1.533 maddeden oluşan TTK’da C. Savcısı sözcüğü bir kez bile geçmemektedir” der.
Bir başka çarpıcı detay da, soruşturmaların toptan terör kapsamına alındığı; bu yaklaşımın mevcut kanun ve mevzuatlara aykırı olduğudur.
Örneğin; Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen tüm soruşturma, CMK 161. maddesinde sayılmış terör suçları bağlamında ve 3628 sayılı Kanun uyarınca doğrudan yapılmıştır.
Bu yüzden “memur suçları” da dikkate alınmamış, memurların görevleri nedeniyle işledikleri suçlar için izin alınmasını düzenleyen 4483 sayılı Kanun henüz uygulanmamıştır.
Analizine “Ayarı bozulan kantar hatalı tartar” sözüyle başlayan değerli dostumun diğer çarpıcı tespitleri, konunun daha sağlıklı ve yanlış anlamaya mahal vermeyecek şekilde anlaşılması için hiç kesmeden aşağıda aktarılmıştır:
1- İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik düzenlenmiş; “suç örgütü yöneticisi olmak, suç örgütüne üye olmak, irtikap, rüşvet, nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme, ihaleye fesat karıştırmak” suçlarını kapsayan çok yönlü yolsuzluk soruşturması bağlamında 19.03.2025 - 5.06.2025 tarihleri arasında toplam 6 kez operasyon yapılmıştır.
Operasyonlar sırasında İBB Başkanı E. İmamoğlu başta olmak üzere; İBB’de görevli ve İBB ile ilişkili siviller olmak üzere toplam 286 şüpheli hakkında gözaltı kararı verilmiş/kararlar uygulanmıştır.
Bazı şüpheliler hakkında mükerrer gözaltı kararları da verilmiştir.
Değişik soruşturmalardan halen toplam CHP’li 11 belediye başkanı tutuklanmıştır. Tutuklanmış belediye başkanları İçişleri Bakanlığınca görevden alınmıştır.
Operasyonlar; İstanbul dışında 5 ilimizi de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen tüm soruşturma, CMK 161. maddesinde sayılmış terör suçları bağlamında ve 3628 sayılı Kanun uyarınca doğrudan yapılmıştır.
Bu yüzden “memur suçları” da dikkate alınmamış, memurların görevleri nedeniyle işledikleri suçlar için izin alınmasını düzenleyen 4483 sayılı Kanun henüz uygulanmamıştır.
2- Basında yer alan bilgilerden, söz konusu soruşturmanın:
İBB Başkanı E. İmamoğlu hakkında yürütülen soruşturmanın;
Genel Sekreterlik, Genel Sekreter Yardımcılıkları, bazı birim başkanlıkları (İmar ve Şehircilik / Basın Yayın ve Halkla İlişkiler / Raylı Sistemler / Yol Bakım ve Altyapı Koordinasyon / Muhtarlık İşleri / Özel Kalem Md. / Koruma Md. / Hukuk Danışmanı), bağlı kuruluşlardan İSKİ ve İETT’yi,
İBB’nin belli başlı şirketlerini (Medya A.Ş., Kültür A.Ş., KİPTAŞ, İSFALT A.Ş., İstanbul Ağaç ve Peyzaj A.Ş., İSTAÇ A.Ş.) ve ayrıca Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemini de kapsadığı anlaşılmaktadır.
İBB; bağlı idareler (İSKİ/İETT) ve belediye şirketlerinin, E. İmamoğlu dönemindeki iş/işlem ve hizmetlerinin tümünün “topyekûn” soruşturmaya dâhil edilmiş olduğu görülmektedir.
Böylelikle Cumhuriyet Başsavcılığınca; ciddi bulgu/belgelere dayanan, kişi veya olayların belirtildiği ihbar ve şikâyetlerin yanı sıra, soyut ve genel nitelikli iddiaların da işleme konulduğu anlaşılmaktadır.
Oysa 4483 sayılı Kanun’da da açıklandığı şekliyle, soyut ve genel nitelikli ihbar ve şikâyetlerin işleme konulmaması gerekmektedir.
Tüm ihalelerde/imar işlemlerinde yolsuzluk yapıldığı vb. genel nitelikli iddiaların Cumhuriyet Savcılığı olanakları ile incelenmesi, adaletle karara bağlanması kolay değildir. Doğru da değildir.
Zira iddia konularının incelenmesi, ayrı bir uzmanlık; müfettiş bilgi/deneyimi ve tekniğini gerektirmektedir.
3- 4483 sayılı Kanun’da yer alan açık kural uyarınca, memurların görevleri nedeniyle işledikleri suçlarla ilgili soyut ve genel nitelikli ihbar/şikâyet dilekçelerinin (Cumhuriyet Savcıları veya İçişleri Bakanı/Vali/Kaymakam vb. izin vermeye yetkili makamlar tarafından) dikkate alınmaması gerekmektedir.
Bu kuralın konulmasındaki amaç, salt memurları korumak, onlara dokunulmazlık sağlamak değildir.
Böylelikle güvenilir bilgi ve belgelere dayanmayan yolsuzluk iddialarıyla kamu hizmetinin aksamaması ve kamu görevlilerinin haksız isnatlardan korunması, diğer bir ifadeyle memurların iş yapamaz duruma düşmemeleri hedeflenmiştir.
4- Hizmetin gereği olarak; kamu idarelerinin malî faaliyet, karar ve işlemlerini kapsayan dış denetim yapma yetkisi TBMM adına Sayıştay’a bırakılmıştır.
Bu bağlamda büyükşehir belediyeleri; bağlı idareleri (İSKİ/İETT vb.) ve belediye şirketleri, belirli bir program çerçevesinde Sayıştay Başkanlığınca; sayıları 839’a ulaşmış uzman/meslek mensubu denetim elemanları aracılığıyla denetlenmektedir.
Denetimler sonucu raporlar düzenlenmekte ve kamuoyuna da açıklanmaktadır.
Sayıştay Kanunu uyarınca bu denetimler sırasında TCK’ya göre suç oluşturabilecek konuların Cumhuriyet Başsavcılıklarına ayrıca bildirilmesi gerekmektedir.
5- Kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar/şikâyetler üzerine yapılması gereken iş/işlemler süreci, izlenmesi gereken sistem yukarıdaki maddelerde açıklanmıştır.
Güvenilir bilgi ve belgelere dayanmayan, soyut ve genel nitelikli ihbar ve şikâyetlerin dikkate alınmaması gerekmektedir.
Terazi bu şekilde ayarlanmış/kurulmuştur. Terazinin ayarlarının/dengesinin bozulması hâlinde, tartının doğru sonuç vermesi olanaksızdır.
6- Sonuç olarak; “Hukukta usul esastan önce gelir. Usulde hata varsa esasa bakılmaz.” kuralından hareketle, usul hükümlerine/yerleşik uygulamalara aykırı başlatılmış adli soruşturmadan:
Kanuna/hukuka uygun bir sonuç çıkmayacağı gerçeğinin şimdiden kabul edilmesi, yapılmış/yapılmakta olan belirgin usulsüzlüklerin CHP il/ilçe örgütlerinin yanı sıra, diğer siyasi partiler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, STK vb. katılımları ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri, basın toplantıları yapılması suretiyle kamuoyuna duyurulmasında yarar vardır.” diyor değerli dostum.
Kendisine bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum…