Cüneyt Alphan


“Ezber bozuyorum... MOSSAD: Erdoğan parti kuracak, Başbakan olacak!”

Yukarıdaki başlık bana ait değil, bir dönem milletvekilliği yapan asker kökenli Tevfik Diker’e aittir.


Bu makale bugün bana, saygıdeğer bir büyüğüm tarafından gönderildi; önemli bulduğum için paylaşmak istedim. Tevfik Bey’in anlatımına, iddialarına benzer pek çok iddiaya, anlatıma şahit oldum. Ancak gazetecilikten önce ahlaki değerlere, mahremiyete, sadakate değer verdiğim için benimle paylaşanlar benimle kalacak.

Diker’in iddiasını destekleyen en önemli açıklamalardan biri de ABD eski Dışişleri Bakanı Collin Powell’ın:
“ABD’nin istemediği hiçbir hükümet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başında duramaz.” açıklamasıydı.
Wikileaks’in “Ünlü Türkler” bölümündeki belgelerde de buna benzer iddiaları görebiliriz. NATO kurulana kadar Londra ve Berlin, NATO kurulduktan sonra ise ülkeye ve tüm Ortadoğu’ya ABD hâkim oldu. İliğimize kadar ABD, AB ve Londra’ya bağlıyız.

Özetle, gelmiş geçmiş iktidarların –buna CHP dahil olmak üzere– tüm partilerin, örgütlerin “Anti-Amerikancılığı, Anti-Batıcılığı” tamamen palavradır. Kimi bu milletin dini, etnik, mezhep duygularını kullanır, kimi sol gibi ideolojik yanını kullanır; ama hepsi de tek merkeze çalışır:

Washington, Londra ve Berlin…

Merak edenler, Uğur Mumcu’nun, Muammer Aksoy’un ve Bahriye Üçok’un kitaplarına bakabilir; belgeleriyle ispatlandığı görülecek ve niçin öldürüldükleri de anlaşılacaktır.

Tevfik Bey’in iddialarına geçmeden başımdan geçen kısa bir olayı da anlatayım. Daha önce anlatmıştım, destek olsun diye bir daha aktarayım dedim. İlk kitabımdan (Diyarbakır’da Aşk, Savaş ve Siyaset) ötürü BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu beni genel merkeze davet etti.
İşin doğrusu, gerildim, kaygılandım; davete icabet edip etmemek arasında tereddütte kaldım.
Rahmetli ülkücü, Türk milliyetçisi; hakkında pek çok iddia vardı. Ben Diyarbakırlı, Kürt, gazeteci. Bir de aramızda tartışma çıkar, ortam gerilir diye gitmek istemedim.

Her zaman saygı duyup sevgi beslediğim, yılların hiç eskitemediği değerli ağabeyim Diyarbakır eski Valisi Doğan Hatipoğlu’nu aradım; gideyim mi, gitmeyeyim mi diye fikrini sordum.
Doğan Bey kızdı: “Git tabii! Gazetecisin, herkesle görüşürsün. Adam seni yemez, gitmezsen çok ayıp olur.” dedi.

Gittim…

Gülümsemeyle kapıda karşılayan Yazıcıoğlu’yla sohbet ederken şu tespiti hiç unutmam:
“Bak sevgili Cüneyt! Bir patron var, etrafında adamları var. Sen sağcılığı, sen solculuğu, sen Türkçülüğü, sen Kürtçülüğü savun.” diyor. “Ama patron tektir.”

“Sn. Başkan, kim bu patron?” diye sordum.
“Hissediyorum.” deyip açıkçası ABD demek istemedi ama ben anladım.

Şimdi gelelim Tevfik Diker’in “Ezberi bozuyorum” makalesine:

Tevfik Diker diyor ki:

**“Yıl 2000. Türkiye ekonomik krizle yatıp kalkıyor. Başbakan Ecevit rahatsız. Siyasi istikrar yok. Başbakan Ecevit‘in yardımcıları Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli. Medya manşetlerinde ve televizyon ekranlarında sürekli hortum haberleri. Halk, yolsuzluklardan bıkmış. Yolsuzluklar can yakmaya da başlamıştı.
Bazı kamu bankaları hortumlanmış, 50 veya 60 milyar dolar uçmuştu.
Hayali ihracat, naylon fatura, ihale yolsuzlukları, belediyelerdeki yolsuzluklarla birlikte o günlerde 100 milyar dolarlık bir hortum söz konusuydu. Hortumcular siyasetçilerle iç içeydi.

Bir şeyler yapmak gerektiğine inanarak isimsiz sekiz kahraman arkadaşla birlikte 3 Mart 2000 tarihinde Yolsuzlukla Mücadele Derneği’ni benim başkanlığımda kurduk.
Yani Türkiye'de Yolsuzlukla Mücadele Derneği’ni kuran tek milletvekili benim.

Derneği kurduktan sonra hemen Başbakan Ecevit, Genelkurmay Başkanlığı, Baro Başkanlığı,
Diyanet İşleri Başkanlığı, tüm siyasi partiler, sivil toplum kuruluşlarına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş ile Yargıtay Başkanı Sami Selçuk‘a yazılı bir mektupla derneğin amacını anlatmak maksadıyla bir diyalog çağrısında bulundum.

Anlayacağınız, isteklerimizi ve düşüncelerimizi paylaşmak üzere hepsinden yazılı bir randevu talep ettim.
11 Nisan 2000 tarihinde Genelkurmay Başkanı (E.) Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu‘ndan davet aldık. Genelkurmay Karargâhı‘nda yaklaşık bir buçuk saat karşılıklı değerlendirmelerde bulunduk.
O görüşmede Org. Kıvrıkoğlu, “Genelkurmay Başkanı olduğumda protokol kurallarını çiğneyerek Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gidişim, çetelerle mücadeleye destek olarak değerlendirildi. Şimdi sizi kabulüm de yolsuzlukla mücadeleye destek anlamındadır.” dedi.

O günlerde gündemde birinci madde 10. Cumhurbaşkanı seçimiydi.
Mesut Yılmaz, Demirel‘in tekrar Cumhurbaşkanı olması için yapılan 5+5 değişikliğinin önünü kesmişti.
Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu‘na görüşmede; “Cumhurbaşkanı aynı zamanda Başkomutandır. Başkomutanın şaibeli ve TBMM’de dosyası olan birinin olması uygun değildir. Bu konuda Başbakan Ecevit‘le konuyu görüşmenizde fayda var. Kamuoyundan gelen bu konudaki değerlendirmeleri sunuyorum.” demiştim.

Kamuoyunun malumu olduğu üzere Org. Kıvrıkoğlu, Başbakan Ecevit‘le 45 dakikalık bir baş başa görüşme yapmış, bilahare de Anayasa Mahkemesi Başkanı Necdet Sezer, tüm parti liderlerinin ortak önerisiyle 10. Cumhurbaşkanı seçilmişti.

2000’li yıllarda TBMM’de muhalefeti DYP–Çiller ve Fazilet Partisi–Recai Kutan temsil ediyordu.
Fazilet Partisi üzerine hesaplar okyanus ötesinden yapılmış ve düğmeye basılmıştı. Yenilikçiler adı altında bir organizasyon yapılması için gerekçe hazırdı. Parti kapatılacak ve gerekçe hazır olacaktı.

RP–Fazilet Partisi, daha açıkçası “Milli Görüş” elbisesiyle büyüyen dörtlü “Gül, Erdoğan, Arınç ve Şener”le yola çıkılarak bir parti kurulacaktı.
Fazilet Partisi Büyük Kongresi’nde Gül’ün Genel Başkan adaylığı bu süreçte önemli bir virajdı.

Şunu açık yüreklilikle söylemekte fayda var:
Benim bilgilerime göre senaryolarda Gül, Arınç ve Şener hiçbir zaman yeni partinin lideri değildiler.
Lider Erdoğan’dı. Kod adı da ‘Reis’ti.

Kısa bir anekdot vermekte yarar var:
O yıllarda Yeni Şafak Gazetesi’nde Yolsuzlukla Mücadele logosuyla da köşe yazıyordum.
Yani Fehmi Koru, Selahattin Sadıkoğlu, Ömer Çelik başta olmak üzere Erdoğan kadrolarıyla yakın diyaloğum vardı.
Erdoğan, parti kuruluşunda bizzat telefonla beni de aradı.
Eski milletvekili Bekir Sobacı da diyaloğumda olduğum bazı şeyleri paylaştığım bir dostumdu.

Erdoğan, cezaevinde yatarken Ankara’da, benim eve yakın Turan Güneş’te bir sitede Gül ve arkadaşları parti kurma çalışmalarına başladılar. Hasan Celal Güzel’in partisi dâhil bazı seçime girmeye hazır partilerle de temas ettiler.
Sonra yeni parti kurmaya ve adını Adalet ve Kalkınma Partisi yapmaya karar verdiler.

Bu süreçte Yolsuzlukla Mücadele Derneği olarak bizler de “101 merkez sağ–merkez ve merkez sol kimlikli kişiye yolsuzlukla mücadele onur ödülü” verdik.
İşte ne olduysa bundan sonra oldu.
Bir dernek nasıl oluyor da bir Genelkurmay ziyaretiyle 10. Cumhurbaşkanlığı seçiminde faktör oluyor ve verdiği ödüllerle kamuoyunun yakın ilgisini çekiyor?

ABD Başkanı Bill Clinton, Yardımcısı Al Gore ve Dışişleri Bakanı Madeline Albright’ın direktifleriyle National Democratic Institute | NDI’ın Ortadoğu Koordinatörü Thomas Berry bizimle temasa geçti.
TSK’dan emekli olduktan sonra ABD Kongresi'nde hakkında çıkarılan bir özel kanunla ABD Ankara Büyükelçiliği’nde 17 yıl müşavirlik yapan bir (E.) Hava Pilot Kurmay Albay sağ ve tanıktır.

Bu temaslarda yanımda en az beş–altı kişi bulundurdum.
Konu, derneği partileştirmemizdi. Gerekli destek vaadi yapıldı.
Eski DTP Müsteşarı İlhan Kesici’nin Genel Başkanlığında yeni bir “Milli Demokrat” parti denemesi yapılması telkin edildi.
Kesici, zor yolla Başbakan olmak yerine daha kolay yolu bekler gibiydi!...

Bu konuda tanıklarım Prof. Dr. Sami Selçuk ve E. Hv. Tbp. KBB Uzmanı Dr. Ramazan Aydın’dır.
Uzatmayayım, bunu ne yazık ki başaramadık.
Bu konuda her türlü detay bilgiyi birçok eski parlamenter arkadaşımla paylaştım.
Genelkurmay’da ve Hava Kuvvetleri’nde istihbarat subayı olarak görev yapmış bir E. Albay devre arkadaşım her zaman her konuda yanımdaydı.

Benim milli duruşum, ABD yetkililerini rahatsız etmiş.
Bu daha sonra bana söylendi.
Bizimle yeni parti için temasta olan güçler aynı zamanda FP’deki yenilikçilerle de temastaydı.
İsrail ordusundan emekli, Türkiye’de MSB F-16 Modernizasyon Projesi’nde görevli, hem İsrail hem de Türk vatandaşı bir MOSSAD yetkilisi (M.B.) bir gün bana:
“Elinizi çabuk tutun, başaramazsanız Recep Tayyip Erdoğan cezaevinden çıkacak, yeni parti kuracak, parti iktidar olacak ve Erdoğan Başbakan olacak. Sana da tavsiyem, partide kurucu ol.” dedi.

“Geleceği nasıl okuyorsun?” dediğimde ise:
“Projeyi yapanlar, nelerin olacağını üç aşağı beş yukarı bilirler herhâlde.” dedi.

Gerekçelerini de şöyle sıraladı:

  • İsrail’in bölgede sonsuzluğa kadar güveni için yeni bir Ortadoğu kurulacak.
  • Irak’ta operasyon yapılacak, Baba Bush’un intikamı alınacak.
  • Türkiye’de İslami duyarlılığı olan kesimlerin eylemlerinin önü kesilecek.
  • Su ve enerji kaynakları kontrol altında tutulacak.
  • PKK ile mücadelede Barzani ve Talabani ile iş birliğine girecek bir Türkiye olacak.
  • Türkiye, globalleşecek.

Aynı tarihlerde Egemen Bağış, İshak Alaton ve Erdoğan’a “Üstün Cesaret Madalyası” veren Yahudi Lobisi, Ömer Çelik ve Cüneyd Zapsu ile ABD’de gereken lobi çalışmaları yapmaktaydılar.

Bir dönemi ve perde arkasını bir makaleye sığdırmak elbette mümkün değil.
Bir kitaplık konuları bu kadarlık açıklamamı ezber bozmak için yazdım.

Özel not:
Fethullah Gülen ile bir fotoğraf karede görüntüsü olmayan lider, Erbakan’dır.

— Tevfik Diker