Bugün, 22 Ekim 2024 Salı

Cüneyt Alphan


Çöküşten Çıkış Ve İhale Kanunları…

Saygıdeğer okuyucularım;


Bugün farklı bir şey yaparak iki farklı analizi tek köşede işlemek istedim. Gündem yoğunluğu arasında iki değerli analizin alabora olmasını da istemedim. 

İlk analist, çocukluğumdan beri takip ettiğim iktisatçı, yazar, üniversite hocası saygıdeğer büyüğüm Fikret Başkaya’dan geldi, ikinci analiz ise Mülkiye Başmüfettişi, vali yardımcılığını yapmış, şu anda da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın da Başdanışmanı olan saygıdeğer büyüğüm Mahmut Esen’den geldi. 

İki konu da birbirine paralel ve son derece önemli olduğu için aynı köşede yer vermek istedim. 

Fikret Başkaya hocanın;  “Çöküş tablosundan çıkmak!” adlı analizinin girişinde

“Kötülüğün zaferi için gerekli tek koşul, iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır”  Edmund Burke’nin sözüne yer vererek;

“İçinde bulunduğumuz durum kriz değil, çöküş… 

Çöküş, verili paradigma dahilinde bir çözümün olmadığı durumdur. Başka türlü söylersek, artık verili zemin dahilinde bir gelecek yok. 

Kapitalizm mülksüzleştirerek sermaye biriktirmektir. Her ileri aşaması daha çok mülksüzleşme, daha çok proleterleşme demektir. Geniş kitlelerin üretmek ve yaşamak için gerekli araçlardan mahrum edilmesidir.

Kapitalizmin her ileri aşamasında doğa tahribatı (ekolojik yıkımın) da derinleşiyor, yaşamın temeli aşınıyor. Sosyal kötülüklere (işsizlik, yoksulluk, açlık, sefalet, aşağılanma) doğa tahribatı, ekolojik yıkım eşlik ediyor. Velhasıl, İnsana, tüm canlılara ve bir bütün olarak ekosisteme zarar vermeden yol alamıyor. 

İşte tüm bu lânet olası eğilimler kapitalizmde mündemiçtir. Kapitalizm reforme edilemez, insafa gelmez. Esasen hiçbir üretim tarzı (uygarlık modeli densin) reforme edilemez. Belirli bir mantığa göre işler ve o mantığın dışına çıkıldığında da sistem olmaktan çıkar. 

Boşuna ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir denmemiştir…

Neden bu kadar kolay sömürüyorlar, ülkenin varını-yoğunu yağmalıyorlar, talan ediyorlar, yaşamın temelini aşındırıyorlar, devlet terör rejimini dayatabiliyorlar?

Bu kepazeliğe itiraz etmemek suç ortaklığı değil midir?

Sorun örgütlülük, bilinç, mücadele, perspektif ve ütopya zaafından kaynaklanıyor. 

Zira örgütsüz toplum köledir.

Oysa işçi sınıfı tüm zenginliklerin yaratıcısı yegâne sınıftır, toplumu sırtında taşıyandır.

Lâkin işçi sınıfı ve bir bütün olarak mülksüzler, emekçi sınıflar cephesinde iki temel zaaf söz konusu: Birincisi, örgütlülük ve sınıf bilinci zaafı söz konusu ve ikincisi mevcut sınırlı örgütlerin büyük çoğunluğu da amaca yabancılaşmış, yozlaşmış durumdalar. 

2023 istatistiklerine göre Türkiye’de 16 milyon 395 bin 275 işçi var. Sendikalaşma oranı sadece %15. Sendika konfederasyonlarının çoğu da söylemleri ne olursa olsun sömürü düzeninin bileşenleri durumunda. 

Fakat işçi sınıfı sadece çalışanlar ve işsizlerden ibaret değildir. Bu rakamlara pasif işçi sınıfını (emeklileri) da dahil etmek gerekir. 

Aslında kamu sektöründe çalışanlar da işçi sınıfına dahildir. 

Resmî statü ayrımının reel bir önemi yoktur… 

Gerçi devlet bürokrasisinin üst katmanları ayrıcalıklı bir durumdadırlar ama kamu çalışanları da işçi sınıfına dahildir. Neoliberal küreselleşmeyle esnaf kitlesi (küçük üreticiler) ve küçük çiftçiler de hızla mülksüzleşiyor, proleterleşiyor işçi sınıfına dahil oluyorlar. 

Dolayısıyla toplum çoğunluğunun kahir ekseriyeti işçi sınıfına dahildir, proleterdir.  

Proleter emeğini satamadığı zaman açtır ve emeğini satabilmesi de kesin değildir… Artık şimdilerde küçük bir “mutlu azınlık” dışında hepimiz proleteriz. Gerçek durum böyle ama bu devasa kesimin siyaset sahnesinde bir görünürlüğü ve etkinliği yok, esâmesi okunmuyor, itilip-kakılıyor, aşağılanıyor… 

Bundan büyük çelişki olur mu? 

Siyaset oyunu emekçi halk çoğunluğunun gıyabında sahneleniyor…

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) genel kurul salonunda başkanlık kürsüsünün arkasındaki duvarda “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” yazılı… 

O halde iki şey: Birincisi, TMMB tevatür edildiği gibi büyük değil ve ikincisi, hakimiyet sayısız kayıt ve şart altına alınmış bulunuyor ve bu bidayetten beri hep öyleydi… 

Milletvekilleri birkaç sınırlı istisna dışında halkın değil, kutsal devletin ve sermayenin hizmetindedir… 

Seçilenler seçenleri temsil etmiyor. Eğer seçenle seçilen arasında tevatür edildiği gibi ‘reel bir temsiliyet ilişkisi’ olsaydı bu günkü sefil tablo söz konusu olur muydu?

Artık sömürü-yağma ve talanın hizmetindeki siyaset tarzıyla, siyasi partiler (aktörler) ve örgütlerle çöküş tablosundan çıkmak mümkün değil. 

Bu yıkımın, bu çöküşün faillerinden hala çözüm beklemek kendini aldatmak, abesle iştigal etmektir. Yeniyi oluşturmak, başka şeyi, başka türlü yapmak da insan iradesini aşan bir şey değildir. 

Politik İslamcı AKP rejimi toplum sorunlarına külliyen yabancılaşmış bulunuyor.  Esasen Politik İslam’ın bir toplum projesi yoktur. Yönetme özürlüdür… 

Bir anektot şöyle: İşgalci ABD çekildikten, Taliban iktidara el koyduktan sonra bir Fransız gazeteci Afganistan’a gidiyor, temaslar, gözlemler yapıyor. Ülkeden ayrılmadan bir dinî liderden zar-zor bir randevu alıyor.

‘Ülkeniz harap halde, bunca sorunla nasıl başa çıkacaksınız, planınız-programınız, perspektifiniz nedir” diyor, Molla, “Biz insanları öteki dünyaya hazırlıyoruz” diyor. 

Türkiye’de Diyanet’in rejimin başat kurumu haline gelmesi bir tesadüf değil. 

Başka türlü söylersek radikal bir paradigma değişikliğine ihtiyaç var. Yönetenleri değil, yönetimi (sistemi) değiştirmek gerekiyor

Artık ülkenin-toplumun kaderinin kaşarlanmış profesyonel politikacıların oyuncağı olmasına izin vermemek gerekiyor. Eğer duruma vakitlice müdahale edilmezse, işlerin daha da sarpa sarması kaçınılmaz olacak ve geriye kurtarılacak pek bir şey kaymayacak. Zira, sömürü, yağma ve talan insan havsalasını zorlayacak boyutlarda. 

Bunun için de siyaseti bütünüyle işlevsizleşmiş Meclis (TBMM) dışına taşımak gerekiyor… 

Tüm sorun odaklarını kapsayan, işçilerin, işsizlerin, çiftçilerin, emeklilerin, ekolojistlerin, sosyalistlerin, sadece sömürü ve baskıya değil etnik ayrımcılığa da maruz Kürtlerin, kadın örgütlerinin, Alevilerin, küçük esnafların, öğrencilerin, LGBT’lerin, tüm kesimlerin ve sorun odaklarının katılacağı geniş kapsamlı bir kongre toplamak gerekiyor. Çeşitlilik içinde birlikteliği sağlamak bizim irademizi aşan bir şey değildir. Böyle kapsamlı bir eylemliliğin başlatılması siyasetin ufkunu ve zeminini değiştirecektir. Emekçi kitleler kendi kaderlerine sahip çıktığı anda her şey hızla değişecek, toplumun önünde yeni ufuklar açılacaktır… Bütün mesele ideolojik köleliği aşıp-aşmamakla ilgilidir… Zira, başka şeyi başka türlü yapmaya bir engel yok. İnsan irade sahibi bir varlık olduğuna göre… Fakat mutlaka akıldan çıkarılmaması gereken bir şey var: kapitalizm dahilinde ezilen, sömürülen, horlanan sınıflar ve doğa (ekosistem) lehine bir şeyler yapmak, ekolojik yıkımı durdurmak mümkün değildir… Vakitlice insanı ve doğayı önceleyen bir rotaya girmek, zararlı veya gereksiz üretime son vermek, üretimin yönünü temel ihtiyaçlara döndürmek gerekiyor ki, böyle bir şey de kapitalizm dahilinde asla mümkün değildir… 

Bu gazeteleri okuyarak, bu televizyonları izleyerek, bu uzmanları dinleyerek yeni bir şey yapmak, aracın rotasını değiştirmek mümkün değildir… 

Oysa gazeteci namussuz olamaz, namussuzsa gazeteci değildir… Gazeteci gerçeğin haberini verendir…” diyor Fikret Hoca. 

Gelelim Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen’in Analizine…

Mahmut Esen diyor ki;

Siyasal iktidarın eylem/işlemlerinin tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması, kamuoyu denetimin eksizsiz yerine getirilmesi, iktidarın gerçek yüzünün (samimiyetsizliğin) tescili, iktidarın savunma pozisyonunda tutulması bakımından, kamu ihale ilanlarının da özellikle mercek altına alınması gerektiğini ifade ederek şöyle devam ediyor:

“İncelenmesi gerektiği görüşünden hareketle Hazine ve Maliye Bakanlığına 28.08.2024 tarihinde yaptığım bilgi edinme başvurumun bir örneği ekte bilgilerinize sunulmuştur.

GÜVENLİK GÜÇLERİ DEĞİŞİM YOLUYLA OLSA BİLE YABANCI KAYNAKLI TAŞIT EDİNEBİLİR Mİ?

1-TSK/EGM/J.Gn. K. gibi kurumlara taşıt hibeleri ve mevcut taşıtlarının yenileri ile Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadan değiştirilmesi konularında mevzuatta önemli kolaylıklar sağlanmıştır.

CB tarafından 17.5.2024 gün ve 2024/7 sayı ile yayınlanmış olan Tasarruf Tedbirleri Genelgesinde de savunma ve güvenlik hizmetlerinde taşıtların edinilmesi ve kullanılmalarında bazı istisnalar getirilmiştir. 
Ancak Genelge içeriğinde kamu idarelerince “mevzuatında belirtilen makam ve hizmetler dışında hibe dahil herkes ne suretle olursa olsun yabancı kaynaklı taşıt kullanılmayacağı" hususu da açıklıkla belirtilmiştir.


2-30.06.2022 tarihi itibarıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine ait toplam 103.104 taşıt bulunmaktadır.

Bu taşıtların yarıya yakını (49.798 adedi) tek başına EGM aittir. 

EGM'de yedi personele bir taşıt düştüğü görülmektedir.


Ülkemizde sayılarının çokluğundan yakınılan resmi taşıtların çoğunun güvenlik güçlerine ait olduğu anlaşılmaktadır. 

3-4645 sayılı Kanun uyarınca ihtiyaç fazlası/ HEK taşıtların yenileri ile değiştirilmesi için il emniyet müdürlükleri/il jandarma alay komutanlıklarınca son günlerde sıklıkla taşıt değişim (mübadele) ihaleleri ilanları yayınlanmaktadır. 

(Son bir hafta içinde Sahil Güvenlik K.; Yozgat/ Osmaniye il emniyet müdürlükleri, Hatay/Kayseri/Sivas il jandarma komutanlıklarınca yayınlanmış ilanlar örnektir.)


4-CB Genelgesindeki “herkes ne suretle olursa olsun yabancı kaynaklı taşıt kullanılmayacağı” kuralına karşın güvenlik güçlerince yapılmış değişim ilanlarında yabancı kaynaklı taşıt edinileceği belirtilmiştir.

Bu durumun Tasarruf Tedbirleri Genelgesine aykırı olup/olmadığı konusunda duraksama yaşanmış, güvenlik güçlerince kullanılmakta olan taşıt sayısının da çokluğu/önemi nedeniyle duraksamanın giderilmesi bağlamında Hazine ve Maliye Bakanlığına bilgi edinme başvurusunda bulunulmuştur.

Siyasal iktidarın eylem ve işlemlerinden yakınan muhalefet partileri başta olmak üzere tüm kurum/kuruluşların özellikle kamu ihale ilanlarını yakından incelenmelerinde, ihale işlemlerini “mercek altına” almalarında yarar olduğu değerlendirilmektedir.

Bu suretle iktidara karşı en iyi savunmanın yapılacağı düşünülmektedir.” Diyor Mahmut Esen…

İki değerli dostuma bu iki önemli analizden ötürü teşekkür ederim…