Şüphesiz ki gizlenen düşmanlık duygularının dışa vurumuydu ve şimdi bunu tek tek açıklayacağım; hem de tarihi belgelerle. Az-öz, sizi sıkmadan. Önemli bir kurum benden bu konuyla ilgili bir rapor rica etmişti, hazırladım, verdim; özetini de sizlerle paylaşmak istedim.
Her ne kadar cuntanın eliyle koca koca profesörlere yazdırılan, kirli ve ayıplı yerleri ayıklanan Türk Siyasal Tarihi’nde Kürtlere dair tek bir cümle bulamazsanız da; Türklerle Kürtlerin kader birliği Haçlı Seferleri öncesine dahi uzansa, maalesef yazılan Türk Siyasal Tarihi’nde Kürtler yoktur.
Yüz yıl önce Ortadoğu’da Kürtleri dört parçaya bölen emperyal güçler, Kürtlerin Ortadoğu’da nice katliamlarla karşılaşmasına neden olmuşlardır. Bu dört parçada nice dramlar yaşamış olan, Türklerle bin yıldır aynı cephelerde şehit veren, kız alıp kız veren, adeta eldivenin tersi gibi kaderleri birleşen Kürtlerin Türk siyasal tarihi anlatılırken tek bir vurguyla bile anılmaması acınası bir durumdur.
Bunun asimilasyon gibi pek çok nedeni vardır; ancak şimdilik buna girmeyeceğim. Sadece şunu söyleyeyim: Yazılan bu resmi ideolojiye dayalı tarih, gerçeklikten, tarafsızlıktan, vicdan ve adalet duygusundan uzak bir tarih yazımıdır.
Kürt halkının tarihi aslında bir isyan tarihidir…
Herkesin bildiğini tekrarlamayacağım ama sadece ABD ve İngiliz bilim adamları ile tarihçilerinin Kürtlere dair yazdığı ve şimdiye kadar hiç dillendirilmeyen önemli noktaların altını çizeceğim.
Amerikan tarihçileri ve istihbarat raporlarına göre Kürtler…
“Kürtler Yakın Doğu’da yaşayan en eski halklardan biridir. Guti ve Kurtle isimleriyle bilinen bu topluluğun geçmişi birkaç bin yıl öncesine dayanır.
Erken dönem Grek tarihçileri ve coğrafya bilimcileri —ki içlerinde Strabo ve Zenofon da vardır— Kürt halkından bahsetmişler ve zaman zaman onları ‘Kürdistan’ sınırları içinde yaşayan bir topluluk olarak betimlemişlerdir.
Aynı ‘Kürt’ kelimesi, Arap yazarlar tarafından dokuzuncu yüzyıldan beri kullanılmaktadır.
Geçmişlerinin hayli köklü olmasına karşın, Arapların 9. yüzyıldaki fetihlerine karşı Kürtler, Arapların ilerleyişi karşısında İranlılarla birlikte savaşmışlardır.
Kürtlerin anavatanı, bugünkü ulusal sınırlara tekabül etmektedir. Irak’ın kuzeydoğusuna, İran’ın kuzeybatısına, Türkiye’nin güneydoğusuna ve Azerbaycan’ın güneyine uzanan ve erişimi olanaksız olan dağlık bölgeleri kapsar.
Öte yandan ayrı ayrı yaşayan Kürt topluluklarına bu sınırların ötesinde de rastlanmaktadır.
Kuzey Irak’ta Kürtler ve Süryaniler, İngilizlerin sürekli Araplara verdiği destekten ötürü de İngilizlere karşı mücadele etmişlerdir.”
Burada bir parantez açayım: Özellikle bir kısım Atatürkçülerin, bir kısım ulusalcıların ve aşırı Türk milliyetçilerinin, tarihçilerinin, siyasetçilerinin yazdıkları kitap, makale, sosyal medya paylaşımları ve tüm toplantılarında İngilizlerin Kürtleri desteklediği iddiası tamamen yalan ve güdülen düşmanlık duygularının sonucudur.
İngilizler hiçbir zaman ne Cumhuriyet döneminde Şeyh Sait isyanı gibi isyanlarda, ne de Osmanlı döneminde Kürtlere yardım etmemişlerdir.
Bir kısım Atatürkçünün; Şeyh Sait ile Said Nursi’nin İngiliz ajanı olduğu, İngilizlerden destek aldığı yönündeki iftiraları da şimdiye kadar asla belgelemiş değildirler. Bu yalanlar, düşmanlık duygularının, meşruiyet üretme çabasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Şimdiye kadar İngilizlerin Kürtlere yardım ettiğine dair tek bir belge sunmuş değillerdir.”
Raporda Barzaniler…
“Barzaniler Bir Aşiret Değil – Köyler Konfederasyonudur…”
CIA’nın Kürtlerle ilgili raporunda Barzani ve ailesiyle ilgili şu tespitler kayda değerdir:
“Barzaniler bir aşiret değildir. 19. yüzyılın başında dini bir hareket sonucu bir araya gelen köyler konfederasyonudur.
1920’li yıllarda İran’da ve 1931’de Irak’ta Şeyh Mahmud önderliğinde isyanlar gerçekleştirilmiştir.”
Kürtlerin Birlik İçinde Bölünmüşlüğü…
İstihbarat raporlarında; ayaklanmaların en şiddetli dönemlerinde bile Kürtlerin birliği hiçbir zaman “mutlak” bir nitelik kazanmadı.
Kürtler arasında bazı başıboş paralı askerler savaş sırasında hükümet tarafında savaşırken, bazı aşiretler de zaman zaman saf değiştirdi.
Diğer aileler ise servetlerini tarafsız kalarak sağladılar.
Irak’ta 1937 ile 1941 arasında yedi ayrı darbe yapılmıştır.
1920 tarihinde Kerkük’ten Diyarbakır’a gelen Haydarizade Şeyhülislam İbrahim Efendi’nin oğlu Davud Efendi’ye telgraf yazarak “İngilizlerin himayesinde ayrılma” denmiştir.
CIA Raporunda Rusların Kürt Kartı…
“SSCB, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan beri Kürtleri harekete geçirmekle ilgilenmiştir.
1945 yılında Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin yanı sıra İran’da kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin gerisindeki itici güç olmuştur.
Irak’ta da zamanında benzer bir ‘Kürt Cumhuriyeti’ kurulmuş ancak henüz emekleme aşamasındayken sona ermiştir.
Kürtler, çevre halklar içinde asimile olmaya sürekli direnmiş ve bu direnişte gösterdikleri sebat, ahlaki açıdan ne denli tahammüllü olduklarının da göstergesidir.
Kürtçe, Hint-Avrupa kökenli bir dil olup dünya sıralamasında sekizinci sıradadır.”
Burada yine parantez açarak: Türk parlamentosu ve Türk mahkemelerinde Kürtçeye dair en onur kırıcı, aşağılayıcı ifadeler kullanılmış; “bilinmeyen dil, bilinmeyen lehçe, bilinmeyen X dil” denilmiştir. Bu da yapılmak istenen asimilasyonun 100 yıllık pervasızlık örneğidir.
CIA raporunda şu vurgular da dikkat çekicidir:
“Kürtler sivil mahkemelere güvenmezler…”
“Kürtler genellikle sivil mahkemelere güvenmezler ve bu güvenmezliklerinde çoğu zaman haklıdırlar.
Kürtler her zaman yabancı hükümetlerin yönetimine tabi kılınmışlardır.
- yüzyılda Pers ve Osmanlı hükümetleri, ‘Kürdistan’ın tümünü kendi aralarında paylaşmışlardır.
Kürt ayaklanmalarının merkezi…
Üç temel kişilik üzerine odaklanıyor: Süleymaniyeli Şeyh Mahmud ve Barzani ailesinden iki kardeş, Şeyh Ahmad ve Molla Mustafa Barzani.
Şeyh Mahmud, Birinci Dünya Savaşı’nda önemli düzeyde bağımsızlık kazanmıştı. Ta ki Türkiye ile İngiltere’nin denetimindeki Irak arasında Musul üzerinde yaşanan sınır anlaşmazlığı, 1926 tarihli Ankara Antlaşması’yla çözülene dek. Bunun ardından Şeyh Mahmud, hükümet güçlerine karşı bir dizi ayaklanmaya önderlik etmiştir.”
Yine Atatürkçü kesim bu konuyu saptırıyor; Şeyh Sait isyanını ve İngilizlerin desteğini de bu olaya bağlıyorlar —ki görüldüğü gibi asla öyle bir durum söz konusu değildir.
Kaldı ki İngiliz sefaretinin şu sözü yalanlarını açıkça ortaya koyuyor:
“Eğer biz Kürtleri destekleseydik, Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuramazdı…”
Raporda Türklerin tutumuyla ilgili özetle şöyle denir:
“Türkler, sınırları üzerinde Kürtlerin herhangi bir şekilde milliyetçilik gösterileri yapmaları karşısında son derece hassastırlar.
Her ne kadar son dönemlerde Kürtler ‘Dağ Türkleri’ şeklinde isimlendirilmiş olsalar da, hâlâ Türkler tarafından iç istikrar ve devletin bölünmez bütünlüğünün önünde ciddi bir potansiyel tehdit olarak görülmektedirler.
Türklerin BAAS rejimini sevmemesine ve Baasçıların Sovyetler Birliği ile ittifakına sıcak bakmasına rağmen, Türk Hükümeti militan Kürt milliyetçiliğini tehdit olarak görmektedir.
Molla Mustafa Barzani 1943 yılında gerçekleşen Kürt isyanının lideridir ve 1946’da İran topraklarında kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin askeri komutanlığını yapmıştır.
7 Temmuz 1968’den beri iktidarda olan Irak Baas Partisi, çeyrek yüzyıl önce Suriye’de temelleri atılan Pan-Arap ideolojik hareketinin bir parçasıdır.
Her ne kadar Kürtler (Araplar, Türkler ve İranlılardan sonra) Ortadoğu’nun dördüncü en kalabalık halkını oluştursa da, bir takım sebeplerden dolayı topraksal bağımsızlıklarını elde edememişlerdir.
Aşirete dayalı yapı, din ve lehçe farklılıkları ve ulusal düzeydeki engeller, Kürtlerin gerçek bir birlik duygusu geliştirmesini önlemiştir. Bunun sonucunda Kürt milliyetçi gruplar, birbirlerinden bağımsız şekilde hareket etme yolunu seçmiştir.
Türkiye, İran ve Irak içerisindeki birbirleriyle rekabet halindeki gruplar, her zaman Kürtlerin ayrılıkçı veya otonomiye yönelik taleplerini boşa çıkarmak üzere güçlerini birleştirmişlerdir.
İngilizler 1922’de Kürtlere otonomi sözünü vermiş ancak yerine getirmemiştir.
Kürtlerin siyasi milliyetçiliğine dair ilk işaret, 1880’li yıllarda Şemdinli Ubeydullah yönetimindeki isyandır. İsyan, Türk ve Pers imparatorlukları altındaki Kürt halklarını tek bir devlet altında birleştirmeyi amaçlıyordu. Ancak iki imparatorluk da bu tehdidi ortadan kaldırmak üzere işbirliğine gidince, isyan başarısızlığa uğradı.”
Gizli Rapor – CIA, Eylül 1992
“Kürtler arasındaki anlaşmazlıklar ve Iraklı Kürtlerin Türkiye’ye olan bağımlılığı, iki ülke arasında sürekli bir sınır ötesi işbirliğinin tesisini önleyecektir.
Ankara, Bağdat ve Tahran, Kürt isyanlarını durdurmak için sert askeri yöntemlere başvuracaklardır. Yine de Kürtlerin milliyetçi duygularını bastırmayı başaramayacaklardır.
Ancak, eğer Huzur Sağlama Harekatı/Çekiç Güç sona erseydi, Saddam mutlaka Kürtleri dize getirirdi.
Eğer ciddi bir Kürt yanlısı bağımsızlık hareketi gelişirse —ki bunu pek mümkün görmüyoruz— Batı uzun zamandır yürüttüğü politikasını değiştirmek zorunda kalabilir ve yeni bir etnik devletin barışçıl bir biçimde ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.
Bir yandan da mevcut devletlerdeki stratejik çıkarlarını korumaya çalışacaktır.”
Kürtler Arasındaki Ayrıştırıcı Güçler…
Raporda şu vurgular da önemlidir:
“Kürtlerin taleplerinin yerine getirilmesinin önündeki engel olarak, dil ve ideoloji farklılıklarının yanı sıra tarihsel deneyimi de belirtmek gerekir.
Kürt aşiretleri ve grupları geleneksel olarak birbirleriyle daima rekabet içerisinde olmuşlardır.
İstikrarlı bir şekilde işbirliği yaptıkları dönemler pek yaşanmamıştır.
Bu eğilimin en güzel örneği, Iraklı Kürt liderler Mesud Barzani (KDP) ile Celal Talabani (KYB) arasında ve bunlarla PKK Lideri Abdullah Öcalan arasındaki mücadeleci ilişkidir.”
Bir Kürt Devletinin Kırılganlığı…
“Irak’ın kuzeyindeki bir otonom Kürt devleti, muhtemelen Türkiye, İran ve Suriye topraklarını da kapsayacak şekilde bir Kürt devletinin çekirdeğini oluşturabilir. Ancak böyle bir yapı, ayakta kalamayacak, gelip geçici olacaktır.
Çünkü geniş bir dağlık alanla çevrili ve en önemlisi denize kıyısı olmayan bir Kürt devleti, ticaret güzergâhlarına, ticaret ortaklarına ve güvenli sınırlara erişim anlamında komşularına bağımlı olacaktır; daha sofistike silahlar olmaksızın ve sınırlarına dair uluslararası güvence olmaksızın savunulması ve yaşaması çok zor olacaktır.”
29 Mayıs 1969 – İstihbarat Belgesi
“Talabani ve bir grup destekçisi, Barzani ve destekçilerine pusu kurma girişiminde bulundular. Girişim başarısızlığa uğradı ve 60 kadar Talabani yanlısı öldürüldü. Hem Talabani hem de Barzani sağ salim kaçabildiler.”
7 Haziran 1972 – Belge 31 / Ulusal Güvenlik Konseyi
Şah’tan Kürtlere mesaj!
“Kürtleri desteklememiz gerektiğine dair başlıca argümanlar…
Irak’ta bir istikrarsızlık kaynağı olarak kullanmak üzere Kürtlerin varlıklarını sürdürmelerine izin vermek veya onları bu yolda teşvik etmek; böylelikle Sovyetlerin kendi pozisyonlarını daha da güçlendirmek üzere Irak’ta milli bir birlik hükümetini destekleme çabalarını önlemek.
İranlılar, Ürdünlüler ve İsrailliler, Iraklı güçlere kendi evlerinde ayak bağı olmanın bir yolu olarak zaman zaman Kürtleri desteklemişlerdir. Dolayısıyla Kürtlerin güvenliği bizim ilgi alanımıza girer.
Buna ek olarak, Iraklıların sürekli Körfez meselelerine karışma olasılığı söz konusudur ki Kürtler üzerinden ülke içinde bir istikrarsızlık çıkarılması, bu müdahilliğin zayıflamasına yardımcı olur.
Moskova zirve görüşmeleri bağlamında Kürtleri desteklemenin ne gibi etkiler doğuracağını göz önünde bulundurmalıyız.
Sovyetler kısa süre önce Kürtleri Bağdat’taki ulusal birlik hükümetine BAAS Partisi’nin safına katılmak üzere ikna etmeye çalıştığı için, Kürtlere yönelik destek doğrudan bir Sovyet karşıtı hareket olarak algılanacaktır.
Molla Mustafa Barzani, 15 yıl Sovyetlerdeki sürgününden sonra 1958 yılında dönüş yapmış, sürekli gücünü artırmış, rakiplerini alt etmiş, Irak ordusunun kibrini savaş meydanında kırmış, Bağdat’taki hükümetlerin devrilmesinde rol almış, zaman zaman da onlarla müzakerelerde bulunmuştur.
Tanınmayan ulusun çığlıkları, Kürt dağlarında yankılanıyordu…”
Belki de artık Kürt meselesini boğmak değil, çözmek için herkesin adil, vicdanlı ve ahlaklı bir yaklaşım göstermesi gerekir.
Düşmanlık duygularıyla ne Türklerin ne de Kürtlerin bir kazanımı olmayacaktır.
