Diyarbakır'da dershaneye yapılan bombalı saldırıda evladını yitiren Eronat, Kürt meselesi, Kayyumlar, Barış Süreci ve Kürtçenin meclisteki "Bilinmeyen Dil" olarak tabir edilmesi konularında yirmibirtv Ankara temsilcisi gazeteci Cüneyt Alphan'a önemli açıklamalarda bulundu.
İşte bir dönem Diyarbakır milletvekilliği yapan, Ak Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanlığı yapan Oya Eronat'ın Diyarbakır ve Bölgenin Yeni Nesil Dijital Medyası "yirmibirtv" ye verdiği röportajın tamamı :
Ankara Temsilcimiz Cüneyt Alphan şu sözlerle başlıyor.
Çözüm Sürecinde Liseli Bir Sınıf
Piknik Yerine Dağa Götürüldü!
Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla yeniden “Barış Süreci” gibi bir sürece doğru hızla ilerliyoruz.
Şahsen ben başta “Demokratik Açılım”, “Barış-Kardeşlik ve Birlik Projesi” sonrasında başlatılan, berhava edilen “Barış Süreci”ini iyi niyetli bulmuş, bu ülkede barışın, adaletin ve kardeşliğin sağlanması adına sonuna kadar desteklemiştim.
Ancak tamamen siyasi saik, iktidar, çocuklarımızın ölümü üzerinden dünyaya caka satma uğruna ülke insanına çok ağır bedel ödetildi, ödetilmeye de devam ediliyor.
Yeni süreçle ilgili Diyarbakır’ın eski milletvekili, şu an Ak Parti Kadın Kolları Genel Başkan Yardımcılığını yapan, 1990’larda PKK tarafından Diyarbakır’da bir dershaneye yapılan bombalı saldırıda evladını yitiren Oya Eronat’la bir röportaj yaptım.
Yaptığım bütün röportajlarda olduğu gibi muhatabın düşüncesine katılsam da-katılmasam da, muhatabın düşüncelerini tarafsız-bağımsız olarak etik gereği olduğu gibi kamuoyuyla paylaşır, takdiri kamuoyuna bırakırım.
Sn. Eronat’ın düşüncelerine katılsam da, katılmasam da olduğu gibi sizlere aktaracağım.
Sn. Bahçeli’nin İmralı çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap:
Barış sürecine benzer süreçlerin daha önce üç defa denendiğini, önce Oslo’da masanın devrildiğini, devlet sessiz-sedasız bitireyim derken Oslo sürecinin sızdırıldığını belirten Eronat:
“Ardından Habur süreci başlandı, gelsinler teslim olsunlar dendi. Bu o kadar suiistimal edildi ki, gıcır gıcır terörist elbiseleri giydirip sınıra getirdiler. Otobüslerin üzerinden şehir şehir kapı kapı gezdirdiler. Bu da doğru değildi.
Evet, dağda çocuklarımızı kaybettik, annelerin gözleri yaşlı, buna Diyarbakır anneleri örnektir ama şehirde binlerce şehit ve gazimiz var. Bazı şeyleri kırıp dökmeden, kimseyi incitmeden, rencide etmeden yapmak lazımdır. Ardından çözüm süreci geldi.
Ben bir şehit annesiyim ama şu an Türkiye’de çözüm sürecini isteyen benden başka en çok isteyen ikinci insan tanımıyorum. Şehit annelerinin de dağda ölenlerin annelerinin de gözyaşının rengi olmaz.
Sn. Cumhurbaşkanı baldıran zehri içsem bile ben bu işi çözeceğim dedi. Herkes elini taşın altına koyar ama Sn. Cumhurbaşkanı gövdesini taşın altına koydu. Ayrıca ben Mecliste yaşam hakkı alanlarında alt komisyonda çalışmalarda yaptım. En son gördük ki bu işi istemeyen yok.
Mecliste daha cumhur ittifakı yokken MHP’li bir kadın bana, bende çözüm sürecini destekliyorum deyince ben de sen niye destekliyorsun diye sordum. Kadın bana dedi ki;
Benim oğlum da askere gidecek, tek parça gelmesini istiyorum dedi.
Çözüm süreci Batı’da da satın alındı, Doğu zaten istiyor. Batı çözüm süreci satın aldı çünkü oğlu askere gidecek olan var, yatırım yapacak olan var, eli yüreğinde olmak istemiyor. Ülkenin kaynakları heba oluyor, milyarlarca dolar, heba oldu hatta trilyonlarca dolar kaynak heba oldu. Kırk yıldır ülkede böyle oluyor.
Çözüm sürecine başladık. Her şey iyi gidiyordu.
Bakın;
23 Nisan 2014’te Lice’de bir sınıfı pikniğe götürüyorum diye dağa götürüldü. Bakın çözüm sürecindeyiz ve bu oldu. Liseli bir sınıfa sizi pikniğe götürüyoruz diyorlar ama komple dağa götürüyorlar.
Eee…bu ne?
Bu aslında mızıkçılık yapacağım ama sen benim her dediğimi yapacaksın. Bu şımarıklıktır, başka bir şey değildir. Hadi “Çözüm Sürecine” halel gelmesin biz bunu dile getirmedik.
Bir şey daha diyeyim mi; ilk olarak 2014 yılında Büyükşehir Belediye’si önünde anneler oturma eylemini yapmışlardı. İşte o annelerin, babalarının bir kısmı o piknik niyetine dağa götürülen liseli çocukların velileriydi.
Çocuklarımızı getirin dediler. İçlerinde HDP’liler aileler çok. İçlerinde HDP’li Meclis Üyesinin çocuğu da vardı. Bu çocukların bazıları astım hastası, şeker hastası, engelli olan vardı…
Ve biz o an “Çözüm Sürecindeyiz…”
Lice’de on metre uzunluğunda Mahsum Korkmaz’ın heykeli dikildi.
Çözüm sürecindesin, bu ne?
Ne oldu?
Savcılık yıkım kararını verdi ve çıkan olaylarda bir kişi hayatını kaybetti.
Hadi yine halel gelmesin, çözüm sürecine gözümüz gibi bakıyoruz dedik, sineye çektik. Kimse ölmesin diyoruz.
Ardında Diyarbakır Taktik Komutanlığından bir Türk bayrağı indirildi mi?
İndirildi.
Çözüm Sürecindeyiz…
Bunlar insanların sinir uçlarıyla oynanan hareketlerdir...
Hadi yine halel gelmesin dedik, sineye çektik…
Peki 6-7-8 Ekim olayları ne?
Çözüm sürecinde değil miydik kardeşim?
Çözüm sürecindeydik” dedi.
Soru: Peki Sn. Vekilim o dönemde dış istihbaratların parmağı var mıydı?
Cevap:
“Kardeşim bütün terör örgütleri dış istihbaratların kucağındadırlar. Vardır! Olmaz, olur mu? Senin ülkende huzur istemez, bozulsun ister. Dış istihbaratların desteği olmasa hangi terör örgütü bu kadar büyüyebilir?
Doğu’dan Batı’dan herkesle konuşuyorum, herkes kucağına açıyor.
Çünkü benim bir hikâyem var, çünkü ben gerçek bir hikâyeyim.
Yani dokunulan biriyim…”
Eronat: İlk Hendek Çukurlarını Cizre’de Gördüm!
Ak Partili Vekil Eronat, hendeklerin kazılması ve sonrasında çıkan olaylarda binlerce insanın hayatını kaybetmesiyle ilgili şu çarpıcı bilgileri paylaştı.
“İlk Hendek Çukurları Cizre’de Gördüm!
Cizre’ye konuşmaya gittim, çözüm sürecini anlatacağım. Kardeşim dedi ki, abla sıkıntı yapma sen erken git-gel, onlar gece eylemcisidir. Konuşmanı yap gel dedi. Sonra bir baktım ki Allah Allah hendek çukurları…
İlk olarak hendek çukurlarını Cizre’de gördüm. Daha Sur da başlamamışlar, (Diyarbakır-Sur ilçesi mahallesi), bu ne diye sordum. Valla böyle dediler.
Kurtarılmış bölge yapıyorlar…
E kardeşim hani çözüm süreciydi?
Sur da 700 şehidimiz var. Hani çözüm sürecindeydik?
En sonunda bir Pazar yerinde bir subayın ensesine bir kurşun sıkıldı.
Hani çözüm sürecindeydik?
Emine Ayna çıktı televizyonlara;
“Çözüm Süreci bitmiştir” dedi.
Tabi senin canın yanmıyor benim canım yanıyor. Ben istiyorum devam etsin. Ben bu işin uzmanıyım, yıllarımı verdim. Bu kadar engellemeye rağmen süreç peşinden koşuyoruz.
Şu anda yeni bir süreç istiyor muyum?
Evet isterim. Ama bir daha o şekilde olacaksa… Olmaz…
O dönemde bazılarının arazilerine çöktüler, haraç aldılar, on yaşındaki çocuklar, kimlik sormalar, insaf merhamet…”dedi.
Eroant’tan Selahattin Demirtaş’a Eleştiri!
Eronat;
“Peki, Selahattin Demirtaş ne yaptı?
Çözüm sürecinin mimari kimdi?
Recep Tayyip Erdoğan’dı. Baldıran zehri içti…
Ne dedi Demirtaş?
Seni Başkan yaptırmayacağız! Seni Başkan yaptırmayacağız! Diye.”
Eronat:
Kürt sorununun müsebbibi CHP’dir!
“CHP Tunceli de Kürtleri bombaladı.
Kürt sorununun müsebbibi CHP değil midir?
Kürtçeyi yasaklayan, Kürtlere zulüm edilmesine ses etmeyen, Tunceli’deki bombalamalardan insanların öldürülmesinden CHP sorumlu değil midir?
Munzur çayının kan gölüne dönüşmesi…
Bu işin müsebbibi CHP’dir.
Kürtleri kucaklayan biz, Ak Parti iktidarına kadar Kürtçe konuşamıyordun, kaset yayınlayamıyordun.
Şivan Perver’i sana getirdik mi Diyarbakır’a?
Barzani’yle beraber. Eee bir adımın da senden gelmesi gerekmez miydi?
Sn. Cumhurbaşkanı bütün siyasi hayatını kaybetme riskini göze aldı, yeter ki kimse ölmesin diye.”
Eronat; Ülkem için her şeye varım!
Yeni başlatılan süreçle ilgili Eronat:
“Yol haritasını nasıl çizerler?
Şimdi yol haritasını nasıl çizerler, adına ne derler ben bilemem ama ben ülkemin birlik/bütünlüğü için ben her şeye varım.”
Soru: Dolmabahçe de masayı kim devirdi?
Cevap:
“Kardeşim Dolmabahçe mutabakatı sırasında Sur da çatışmalar devam ediyordu.”
Soru:
Şu an devlet İmralı’yla görüşüyor mu?
Cevap:
“Bilemem…
Hakikaten bilgi sahibi değilim, olsam söylerim. Ama benim kişisel hissiyatım, ben Kandil’in İmralı’yı kesinlikle devredışı bırakmak için elinden gelen her şeyi yapacağına inanıyorum.”
Evet Sn. Vekilim bu konuda kandilin açıklaması var.
Eronat:
“Şimdiye kadar Öcalan liderimiz, önderimiz Öcalan’dı diyorlardı, Sn. Öcalan Sn. Öcalan diyorlardı. Niye şimdi karar veremez diyorlar.
Kandil’deki İsveç’teki baronlarının buna izin vereceklerini sanmıyorum ama yine de umutvar olalım” dedi.
Soru: İktidar bir taraftan yeni bir süreç derken beri taraftan da kayyum üstüne kayyum atıyor. Burada hem çözüm hem deyip hem de Kürt halkının iradesi gasp edilmiyor mu?
Cevap:
“Demokrasi seçimse eyvallah saygı duyalım. Bir kadın bir erkek getirirler. Eş-başkanlığın amacı kadınlara değer verdiklerinden değil kim parlarsa onu paçasından indirip ötekini öne sürmektir.
Parti liderliklerinde de öyledir. Bunların siyaseti budur.
Osman Baydemir’in odasında KCK’nın atadığı adam oturuyordu. Büyükşehir Belediye Başkanı yanında çalışan temizlikçiden tokat yedi mi yemedi mi?
Yedi...
Tokat sesleriyle youtube yıkılmıştı o zaman.
Bir temizlik işçisi bir belediye başkanından nasıl ifade alır?
Hani seçilmişti hani demokrasiydi?
Sen yirmi yıl kayyumun yönetimiyle yönetildin.
Dağa para gönderme sende.
Yatırım yok!
Normalde bir belediye gelen paranın en fazla yüzde 30’u personele verebilir. Yüzde 70’i yatırımdır. Kanun budur. Peki yüzde kaç yatırım yapıyorlar? Yüzde 3, yüzde 5 yatırım yapıyorlar. Gerisi dağa gidiyor.
Selçuk Mızraklı sözde PKK marşında hazırolda durdun mu durmadın mı?” diye iddia etti.
Soru:
Sn. Vekilim devletlerin dini adalet olur. Burada adaletli davranıldığına inanıyor musunuz?
Eronat:
“ Şimdi bunların birçoğunun mahkemesi veya soruşturması devam ediyor. Diyorlar ki YSK kabul etti. Diyelim ki bir adam hüküm giydi, fakat dosyası Yargıtay’da. Sen 5 yıl ceza almış adamı getirip aday yapıyorsun.
YSK bir şey yapamaz çünkü yargı safhası devam ediyor. Ne zaman Yargıtay karar verirse o zaman YSK da karar verir.
YSK buna karışamaz, kanun budur.
Tutuyorlar hüküm giymiş bir sürü kişiyi aday gösteriyorlar. Bunlar mağduru oynamak için yapılıyor. Kesinlikle bilinçli bir politikadır.
Hatip Dicle düştü ben geldim diye söylendi değil mi?
Benim milletvekilliğimde Hatip Dicle başvururken kaç yıl ceza yemişti. Ve yargı süreci devam ediyordu.
Siz de hiç yargılanmayan adam yok mu, illa yargılananları mı aday göstereceksiniz?
Git 5 yıl ceza al, kesinleşmeyene kadar sabıka kaydına işlenmez.
Ben cezaevi komisyonunda çalıştım. Biz bunu anlatamadığım için halk diyor ki YSK bunu niye kabul etti.
Ahmet Türk olayı yaşlı adam diye söylendiler.
Kardeşim yaşlı adamı niye aday yaptınız?
Cezası Yargıtay’da onandı hop diye düştü.”
Soru:
Peki, Sn. Vekilim sizce Kürt sorunu var mı?
Cevap:
“Ekonomi sıkıntı var, kabul ediyorum ama Orta Anadolu’da da var. Diyarbakır’da 520 bin Yeşil kartlı var. 520 bin yardım alıyor demektir. Sanayiye adam bulamıyorum göndereyim. Yemin ederim ki kimse gidip sanayide çalışmak istemiyor.”
Soru:
Peki mahkemelerde ve TBMM’de Kürtçe için “bilinmeyen bir dil” olarak ifade edilmesi Kürt halkına bir hakaret değil mi?
Cevap:
“Mahkemelerde bilinmeyen dil demiyor. Bunu asla kabul etmem, bu HDP propagandasıdır. Mecliste bilinmeyen dil geçiyor eyvallah ama İngilizceye de bilinmeyen dil diye geçiyor. Arapça konuş bilinmeyen dil diye geçiyor.
Herkes Mecliste kendi dilini konuşsa anlamayanlar ne olacak?
Görevli Sitenografi İngilizceyi veya Kürtçe dili bilmez, orda bilinmeyen dil diye yazar, bu Kürtçeye üzgün bir durum değildir. Bu Mecliste hiyerarşik bir yapından dolayıdır.
Cezaevlerinde idari cezalar yalan, o CHP dönemindedir. Varsa öyle bir şey varsa o kişiyi mahkemeye vermek ya da görevden atmak lazım” dedi.
Eronat: Kürtlerin fişlendiğini bilmiyorum!
Soru:
Kendine Kürdüm diyen Kürtlerin fişlenip kamuya alınmaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap:
“Kürtlerin fişlendiğini bilmiyorum ama teröristleri fişlerim. Ben Kürdüm beni niye fişlesinler?
Ben kendi kendimi mi fişleyeceğim, bu kabul edilebilir bir şey mi?” ifadesi üzerine kendisine şunu söyledim.
Maliye Bakanı Sn. Mehmet Şimşek döneminde fişlemeler çarşaf çarşaf ortaya çıktı. Bir fişlemede:
“Adı Mehmet. Kürt’tür. Kırmızı renk.” Diye ancak Sn. Şimşek’in hiçbir tepkisi olmadı.
Benim olayım. 1996 yılında Diyarbakır Can Tv’de canlı yayın programıma baskın yapıldı. Konuklarımla birlikte gözaltına alındık. DGM’de yargılandık, beraat olduk buna rağmen hiçbir sabıkam yokken fişlendim ve kazandığım bütün sınavların yok sayıldı. Kamuya atanmayarak yaşamım benden alındı.
Ayrıca TRT World sınavını kazandım. 2500 kişi içinde ilk 15’e girdim. Fişlendiğim için atanmadım ve davam şu an Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde. Dolaysıyla fişlemeler devam ediyor dedim.
Eronat: “Biz fişlemeleri kaldırdık” dedi.
Hayır! Sn. Vekilim, siz yani iktidarınız fişlemeleri kaldırmadı tersine devam ettirdi dedim.
Eronat:
“Durumdan vazife çıkaran Cumhuriyetin ilk kodlarıyla hareket eden insanlar fişlemeleri yapmış olabilirler. Bizim işimiz onlarla mücadele etmektir.”
Sn. Vekilim dedim. 28 Şubat Davası’nın ilk müdahil gazetecisi benim, fişlemelerden ötürü Yargıtay 16’ıncı Ceza Daire benim mağdur olduğuma karar verdi ama buna rağmen Ankara 11’inci idare Mahkemesi haklarımın iadesini reddetti.
Dolaysıyla iktidarınızın fişlemeleri kaldırdığı falan yok, tersine devam ediyor dedim.
Eronat:
“Daha ne olsun. Kürtçe televizyon kuruldu.
Eğer Kürtlerin fişlenmesi sorunu varsa bu sorunun müsebbibi CHP’yle beraber olanlardır” dedi.
Sn. Eronat’a değerli zamanlarını ayırdığı ve tüm eleştirilerimi olgunlukla karşılayıp nazikçe dinlediği için de ayrıca teşekkür ederim.
Sanırım en başta iktidar, iktidarın Kürt milletvekilleri, tüm muhalefet ve bütün Türk milleti, gerçeklerle yüzleşmeyene kadar ne Kürt sorunu ne Türk sorunu ne de ülkede hiçbir sorun çözülmez.
Gerçeklerle cesurca yüzleşilmeli, bir hakikat komisyonun kurulmalıdır aksi halde günü kurtarmaktan başka da hiçbir işe de yaramayacaktır.
"Ankara Temsilcimiz Cüneyt Alphan, röportajın sonunda yazdığı son iki romanı olan Mâhînûr ile Ankara Ayazında Aşk adlı romanlarını imzalı olarak hediye etti."